16 Mart 2012 Cuma

Yola Işık Düşünce 16.3.2012

Yalnızız. Fiziksel olarak yalnızlaşanlarımız da var, kendilerini kalabalıklar içinde görünmeyen bir fanusun içinde hissedenlerimiz de. Bazı insanlar bizden uzaklaştı, bazılarından biz uzaklaştık. Ama en çok eski kendimizden uzaklaştık. Başka çerçevelerde kullandığım “gönüllü hapishane” kavramı, bu kez fiziksel bir hücre gibi, arzumuzla, ya da bize rağmen kapandığımız bir izolasyon hücresi…

Bu hissi 3 şekilde yaşamak mümkün. Birinci grup, farkında değil ve tanımlayamıyor, bu yüzden neden mutsuz olduğunu bilmeden mutsuz. İkinci grup, yalnızlığın uyuşturucu konforunu depresyona dönüştürmek üzere, hiçbir şey yapmak istemiyor. Üçüncü grup, bunu aşmak için çaba gösteriyor, ama çoğu bir sihirli değnek ya da mucize beklediğinden, çok azı başarabiliyor.

Baharla gelen aşık olma arzusu bile farklı. Çoğumuzda zaten yok. Olanlarda durum alışılmadık, eski heyecanı ve coşkusu olmaması bir yana, kurban bulunsa bile, bunun geçici olacağını da biliyoruz, çok işe yaramayacağını da…

Pekiyi neden böyleyiz? Bir süredir seçim yapmak gerektiğini yazıyorum. Seçim yapamamış olanlar, seçim yapmalarını etkileyen ve geciktiren dış etkilere kapanıyorlar, çünkü bu etkiler varken seçim yapamıyorlar, halbuki çok vakitleri de kalmadı. Seçim yapana kadar kapalı kalacaklar. Bu kadar basit. Seçim yapmış olanlar da, henüz yeni toprakları keşfedemediler, o yüzden bebek adımlarıyla ilerliyorlar.

Bu arada enerjiler farklılaşıyor. Henüz tren kaçmasa da, ki, kaçmadığını da biliyoruz, geç kalacağımızdan endişe duyarken, trenin bizi bekleyeceğini düşünenler de var, sonraki trene razı olanlar da.  Sanki bir yoklama listesinde adımız var da, doğru zamanda imza atmazsak, ikmale kalacağız gibi. Ya da, kendi düğünümüze gecikeceğiz gibi. Yani, aslında iyi bir şeyler olacağını bilsek de, hem gecikmekten endişeliyiz, hem de çok takatimiz yok.

Bu son hazırlık döneminde, çantamızı hazırlarken, bu kez bizdeki listede yer alan hiçbir şeyi unutmamak da gerekiyor… Bu yüzden tamamlanmamış birçok deneyim karşımıza çıkıyor. İşimizde, ya da mekânlarımızda değişiklikler oluyor. Bunlar genelde iyi ve terfi şeklinde, nadiren zorla çalıştığımız işlerden ayrılmak zorunda da kalıyoruz. Ya da geçmişten birçok insanla yeniden karşılaşıyor ve yarım kalmışlıkların muhasebesini yapıyoruz. Burada iki seçeneğimiz var, ya deneyimi tamamlamak, ki bu çok daha iyi, çünkü listede (+) ancak böyle konabiliyor, ya da helalleşmek, (-) koymadan o maddenin üstünü çizmek… Her iki durumda da çemberin kapanması gerekiyor.

Rüyalar canlı ve gerçek gibi, ama uykuda dinlenemiyoruz. O kadar çok işi var ki ruhumuzun, beden ve zihin kapanınca, sürekli koşturuyor. Ve birçoklarımız, kendilerinin ve başkalarının ruhsal yol ve kimliklerini rüyalarda görüyorlar.

Daha açık ve uzun yazmak istemiyor canım.

Bir değişim dönemi, ve bize verilen şanslar var. Yalnızlığa kaçışımızın nedeni, yeni kendimiz olamayacağımız korkusu. Beklemek ve ertelemek riskli,  tren kaçabilir, bunu biliyor ama bir türlü kendi değişim düğmemize basamıyoruz. Çocuk oyunundaki gibi, güzellik mi, çirkinlik mi emin olamadığımız için,  heykelliği seçiyoruz. Oysa güzellik zamanı. Anne doğumda bebeğin neye benzeyeceğini bilmez, ama yine de doğurur. Ve bebek, bu durumda kendimizin yeni çocuğu olarak, yeni biz, anneye her zaman çok güzel gelir. Kendimizi doğurunca, yeni biz, yine bize çok güzel gelecek.

21 Mart tam öğle vakti, yıllardır, benim en önemsediğim zaman. Güneşin ışıklarının dik geldiği anlar, gölgesizliğin, ve gece ve gündüz eşitliğinin nötr bölgesi. Bu yıl yine ibadetimi yapacağım. Sizlere de önerim, 21 Mart’ta, tam öğle vaktini belirten öğle ezanı okunurken, içinize dönmeniz, ve artık korkularınızı aşarak, “gerçek siz”in doğumuna izin vermenizi sağlayacak, dua, meditasyon, çalışma her nelerse, hepsini yapmanız. Yeni siz, hepimize lazımsınız…

 Neşeniz, bilir…

Sevgi ve bilgi, paylaşılarak çoğalır…

Maksat Bir, rivayet muhtelif…

Sevgi ve Işık…



Bu metni referans ya da kaynak göstererek her yerde ve herkesle paylaşabilirsiniz…