14 Aralık 2011 Çarşamba

Yola Işık Düşünce 14.12.2011

Araftayız. Ne orası, ne burası, boşlukta rüzgâr varmış gibi, sanki sallanıyoruz. “Ne o, ne o, hem o, hem o” prensibi çalışmıyor da, bizi taraf olmaya zorluyormuş gibi. Hem iki tarafta birden olmak istiyoruz, hem de bu artık çok yorucu olmaya başladı. Her seçimin bir vazgeçiş olması gerginliği, bugüne kadar “idare edebilirim anne” mümkünken, artık edemememiz, bizi zorluyor.

Aslında durum netleşiyor. Düalitede yaşıyoruz. Zıtlıklar, kutuplar, uçlar arasında, bir noktada olmayı biliyoruz. Taraflardan birine daha yakın, ya da çok az olsa da, tam ortada durmayı, siyah ve beyazın bize özgü gride karışmasını, ve aslında zıtlıkların birliğinde yaşadığımızı biliyoruz. En güzeli durduğumuz noktanın sabit olmaması, özgür seçim prensibi sayesinde,  iki kutup arasındaki noktamızı değiştirme konusunda Tanrı kadar özgürüz.

Ama şimdi durum biraz farklı. Düalitede kutuplar var, ama bu kez, düalite ve monizm iki kutuba dönüşmeye başladı. Karışık biraz, biliyorum. Önce monizmi açmak lazım. Evrenin düzeni birlik aslında. Ezoterizm başta olmak üzere, birçok felsefi ya da dini öğretide, evren bir ve bütün kabul ediliyor. Vahdet-i vücud ya da oneness, hepsi aynı açıklamayı yapıyor. Evren bütün ve her şey gibi biz de onun parçalarıyız. “Tanrı nedir” başlıklı yazımda, aslında Tanrı’nın bile biz olan parçalarından oluştuğunu düşündüğümü ifade etmiştim.

Bu birlik bilinci, birçoğumuzun aslında başaramadığı, ama başardığını sandığı, ya da başarmayı çok istediği bir aşama. “Hepimiz kardeşiz” derken, ama” filanca değil” dediğimiz anda birlik bilincinin dışına çıkıyoruz. Bırakalım insanları, bitkilere, hatta cansız varlıklara defansif değil, ama ofansif davrandığımızda, aslında, birliğe karşı oluyoruz. Yine de bütünün bir parçası olma fikri çok cazip ve aslında bunu can-ı gönülden istiyoruz.

Birlik bilincinde yaşamak çok zor. Çünkü dünya uygarlığı ve insan doğası erkek egemen değerlere sahip, ve mücadele etmek gerekiyor. Hint fakirleri gibi, tamamen pasifist bir hayat da zor. Bazı yeniçağcılar, çiçekler böcekler derken, aslında dünya üzerindeki görevleri boş veriyorlar. Oysa amaç sadece mutlu olmak değil, başkalarını da mutlu etmek.

Yine de içimizde yanan bir alev var, derinde biliyoruz ki, olması gereken birlik. Düalitede yaşamak zorunda olduğumuza hayıflanıp, teneffüs, ibadet, ya da meditasyon anlarında, eğer başarabilirsek, hissettiğimiz geçici birlik hissine şükran ve minnet duyuyoruz.

Ya da böyleydi. Şimdi değişti. Artık içimizdeki birlik ve düalite düşünceleri çatışmaya başladı. Düalite teneffüsündeki birlik yetmemeye başladı, bazılarının naif “birlikteyim” zannı da çatırdıyor. İçimizdeki düalitenin bir kutbunda birlik diğerinde düalite var. Ya da, maneviyat ve maddiyat, evren ve dünya, görev ve ödev, özgürlük ve sorumluluk, amaç ve araç kutuplulukları şeklinde de tezahür edebiliyor bu iç savaş.

Kesişen kümelerdi bunlar, ve ortalarındaki kesişim bölgesinde yaşıyorduk, ama artık birbirlerinden ayrılmaya başladılar. Taraf seçmek zorundayız, ve bu hiç hoşumuza gitmiyor.

Bu yüzden, biraz öfkeli, biraz endişeli, biraz da üzgünüz. Kalpte, 5 duyuda, yaşam enerjisinde, maneviyatta sorunlar da yaşıyor bazılarımız. Kaslar geriliyor, küçük kazalar can acıtıyor. Çünkü zamanın geldiğini hissediyoruz. Elveda olmasa da, “görüşmek üzere” uzaklaşmamız gerekenler var.

Seçim yapmak hep zordur zaten. Akılla yapılanlar da, kalple yapılanlar da bir süre sonra bizi pişman edebilirler. Aradan yeterince zaman geçtikten sonra, öğrenmemiz gereken dersler için en doğru kararları vermiş olduğumuzu fark etsek de, sadece akılla yapılan seçimler, genellikle süreci de sıkıntıya sokar, sadece kalple yapılan seçimlerde, başta zorlansak da, süreç aslında keyiflidir. Akıl mutsuzluktan korunmaya, kalp sorgulamadan mutlu olacağını sandığı yola eğilim duyar. Keşke her zaman mümkün olsa, ve aklımız ve kalbimiz aynı seçeneği işaretleseler hep. O zaman süreç kötü gitse de, karar anında eldeki bilgiyle verilebilecek en iyi kararı vermiş olmanın vicdani huzuru bizi en azından rahtsız etmez.

Seçim yapacağız. Korksak da, endişelensek de, üzülsek de, neden karar vermek zorunda kaldığımıza öfkelensek de, risk almamız gerekiyor. İçimizdeki ikircikleri susturup, bu kararı korumak da gerekecek. Çünkü birlik ve düalite arasındaki kesişim kümesi gittikçe küçülecek, bir süre sonra ayrılacaklar, ve biz arada kalmayı seçersek, aslında hiç sevmediğim “bitaraf olan bertaraf olur” noktasına gelme riski de var.

Bu bir toplu oy kullanma zamanı, hepimiz hangi partiyi destekleyeceğimize karar vereceğiz. Neyi seçerseniz seçin, hepsi uygun, ama seçin. Düalitede kalanlar, dünyayı, illüzyonları, parayı, ya da konforu seçenler diğerlerinden daha değersiz değiller. Birliği seçenler, başlangıçta, kesişim kümesi hala mevcutken, biraz daha zor zaman geçirecekler, ama sonra sadece birliği seçenlerin olduğu bağımsız bir kümeleri olacak.

Daha zaman var, ama çok uzun bir zaman da değil. Şimdiden düşünün, akıl ve kalbi birleştirecek seçimler yapmaya çalışın, olmazsa, kalbinizi dinleyin. Hayatın anlamı sizce neyse, onu yapın… Ben yaptım, oldu…

 Neşeniz, bilir…

Sevgi ve bilgi, paylaşılarak çoğalır…

Maksat Bir, rivayet muhtelif…

Sevgi ve Işık…



Bu metni referans ya da kaynak göstererek her yerde ve herkesle paylaşabilirsiniz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder